Futbol, Savaş ve Sanat
Futbol, Savaş ve Sanat olgusunu iyi bir dille aktaran Simon Kuper, “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” adlı efsanevi kitabında:
“Genelde futbolun, tüm özelliklerini iki ayrı daldan aldığına dair bir inanç vardır; ya sanattan ya da savaştan” demiştir.
Futbol, Savaş ve Sanat
Çünkü futbol hem estetiği hem de mücadeleyi içinde barındıran nadir olgulardan biridir. Futbol sahasında hem bir askerin gücünü, kuvvetini, dirayetini ve disiplinini hem de bir sanatçının estetiğini, inceliğini, yaratıcılığını görebilirsiniz.
Aynı anda hem Messi’nin bir orkestra şefi gibi organize ettiği ataklara hayranlık duyarken hem de Puyol’un can siperane savunma anlayışına şapka çıkarabilirsiniz. İşte futbol bu yüzden asla sadece futbol değildir. Aynı zamanda bir “Savaş Sanatıdır.”
Simon Kuper’in bu tezini, Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı” adlı kitabını okuduğumda daha iyi anladım. Asırlar önce yazılan bu eserde, savaşın inceliklerine dair üretilen fikirlerin futbol ile ne kadar örtüştüğünü fark ettim. Bir ordu kurmak ile bir futbol takımı kurmak arasındaki ilişkiden tutun da, geleneksel savaş yöntemleri ile modern futbol anlayışının aslında birbirinden nasıl etkilendiğini kavradım.
Özellikle son on yıllık periyotta futbolun bir teknik direktör oyununa dönüşmesi ile beraber bu ilişki daha da güç buldu. Teknik adamlar birer Büyük İskender’e dönüştü, oyuncular ise verilen görevleri sorgusuz sualsiz yerine getiren askerlere. Ne yazık ki bu katı disiplin anlayışı; yaratıcılığı nispeten öldürdü, klasik 10 numaralar tarihe karıştı. Modern çağın orduları olan futbol takımlarında artık inisiyatif alan Akhilleus’lara yer kalmadı.
Bir teknik direktör olduğunuzu düşünün; bir futbol takımı kuracaksınız, yani bir ordu. Artık bu noktadan sonra siz sadece bir teknik direktör değil, ayrıca bir komutansınız. İlk yapmanız gereken, teknik ekibinizi belirlemek, yani generallerinizi. Bu generaller sizin her söylediğinizi onaylayan, emirlerinizi sorgusuz sualsiz yerine getiren kişiler olmamalı. Siz yanılgıya düştüğünüzde sizi uyarabilen, kendi fikirleriniz söyleme cesaretini gösterebilen yöneticilere ihtiyacınız var.
Zaman zaman sorumluluğu onlara vermelisiniz, ordu ile sizin aranızda köprü olmalılar ve her biri ayrı bir alanda uzman olmalı. Biri taktik ve strateji konusunda sizinle tartışırken, biri oyuncular ile iletişimini güçlü tutarak yükünüzü hafifletmeli. Biri kendi takımınız yani ordunuz ile alakalı strateji üretirken, diğeri düşmana yani rakip takıma odaklanmalıdır.
Futbol, Savaş ve Sanat: Birbirine benzeyen iki büyük yapı!
Teknik ekibinizi kurduktan sonra kadronuzu yani ordunuzu kurmalısınız. Bu çok daha zorlu bir süreç. Elinizdeki kaynakları doğru kullanmalı, ya belirlediğiniz stratejiye uygun askerler seçmeli ya da seçtiğiniz askerlere uygun bir strateji belirlemelisiniz. Eğer bir meydan savaşına girecekseniz, ihtiyacınız olan şey atlı süvarilerdir.
Açık alanda ordunuza ivme kazandıracak, manevra kabiliyeti yüksek hızlı süvarilere ihtiyacınız var. Tıpkı futbolda geniş alanda oynamayı benimseyen kontra atak takımlarının, hücum hattında atletik ve hızlı oyuncuları tercih etmesi gibi. Yahut bir kale kuşatması yapacaksanız, bu sefer ordunuzu ağırlıklı olarak piyadeler ve topçu birliklerinden oluşturmalısınız.
Top atışlarıyla kale surlarında gedik açmalı ve bu gediklerden içeri sızan piyadeleriniz ile kalenin dar sokaklarında kılıç kılıca çarpışmalısınız. Piyadeleriniz dar alanda becerikli, hızlı ve birden fazla silah kullanabilecek kadar hünerli olmalı. Bu kale kuşatması size set oyunu ile hücum eden total futbol takımlarını anımsattı mı?
Önce rakip yarı sahaya çok adamla yerleşip tabiri caizse rakip kaleyi kuşatmalı, ardından savunma arkasına atılan derin paslarla (top atışları) rakip savunmada boşluk yaratmalısınız. Yarattığınız bu boşluklarla da yetenekli piyadeleriniz düşman kalesinin burçlarına sancağınızı dikmesi gerekiyor.
Taktik ve strateji anlayışınız kadro mühendisliğinizi etkilememelidir. Ordunuzu oluştururken birden fazla savaşa gireceğinizi unutmayın. Bazen kale kuşatacaksınız, bazen meydanda dövüşeceksiniz. Rakip sizden güçlü veya sayıca fazla olacak, bazen savunma yapacak bazen hücum edeceksiniz. Bazen çölde savaşacaksınız, bazen dağlık bir bölgede.
Dolayısıyla ordunuzda her mücadeleye uyum sağlayabilecek askerleriniz olmalıdır. Kadronuzu oluştururken çeşitli mevkilerde oynayabilen çok yönlü oyuncuları seçmeye özen göstermelisiniz. Hem set oyununu hem hızlı hücumu, hem önde baskıyı hem de derinde savunmayı belirli bir düzeyde sergilemelisiniz. Modern futbolda artık oyuncuların oyunu iki yönde de (savunma-hücum) oynaması gerekir. Her şeyden önemlisi, takımınız ne kadar güçlü oyunculardan kurulu olursa olsun, oyuncu grubunu oyun sisteminize ikna etmelisiniz.
Savaş ordusu, futbol takımına benzer!
Elit seviye futbol takımlarını göz önüne getirdiğinizde, kadro mühendisliği açısından birbirine paralellik gösterdiklerini görebilirsiniz. Çoğu takımda geriden oyun kuran, ayakları iyi ve ayrıca rakip kontra atakları süpüren bir kaleci vardır. Daha sonra savunmanın merkezinde; mücadeleci, savunma yönü ile ön plana çıkan, lider ruhlu, fiziksel yapısı güçlü, ve diğeri; teknik kapasitesi yüksek, bağlantı rolü üstlenen, topu öne taşıyan iki stoper bulunur.
Bekler genellikle hücumda genişliği sağlayan, atletik, hızlı ve ofansif yönü güçlü oyunculardır. Orta sahanın merkezinde ise biri savaşçı biri yaratıcı diğeri ise dengeli üç oyuncu bulunur. Kanat oyuncularından biri açık alanda daha etkili, sprinter bir oyuncu iken diğeri biraz daha yardımcı forvet rolünde, dar alanda becerikli ve yaratıcı bir profildedir. Hücumda ise topu kullanan, merkezde sayısal üstünlük sağlayacak bir gizli forvet bulunur.
Ordunuzu topladınız ve artık savaşa hazırlık süreci başladı. Savaşa girmeden önce tüm gücünüzü toplamalısınız çünkü muharebe esnasında enerji ikmali yapmak size vakit kaybettirecektir. Fiziksel hazırlığı savaşa girmeden tamamlamalısınız. Çatışma esnasında tüm dikkatinizi taktik ve strateji üzerine vermeli, kendi ordunuz ve düşman birlikleri üzerine yoğunlaşmalısınız.
Bu nedenle akıllı komutanlar sıcak çatışmaya girmeden önce düşmanın ikmal yollarını yok etmeye çalışır. Daha savaş başlamadan düşman birliklerine hasar vermiş olur. Bu size, deplasmana gelen rakip takımın kaldığı otel önünde gürültü çıkararak futbolcuların dinlenmesini engellemeye çalışan taraftar gruplarını hatırlattı mı?
Futbol takımları için sezon başı ve devre arası hazırlık kampları çok önemlidir. Takımlar lig öncesi fiziksel hazırlıklarını bu kamplarda yapar. Sezon içerisinde daha çok teknik-taktik antrenmanlara yer verirler. Sezon başı kampları ise daha çok enerji depolarını doldurmaya yönelik kuvvet ve dayanıklılık antrenmanlarından oluşur. Bunu muharebeye girmeden önce erzak depolarını dolduran askeri birliklere benzetebiliriz.
Büyük teknik direktörler, iyi bir komutan mıdır?
Yukarıda bahsettiğimiz gibi; futbol ve savaş, stratejik yönden birbirini fazlasıyla besleyen iki alandır. İtalyanların ünlü savunma anlayışı olan “catenaccio’yu”; Helenio Herreira’dan asırlar önce uygulayan yine bir İtalyan olan ünlü komutan Gioavanni Guistiniani değil midir? Boğazın serin sularına paslı bir zincir çekerek Osmanlı ordusunu Haliç’in dışında tutmayı -en azından bir süre- başararak catenaccio’ya ilham veren belki de kendisidir kim bilir.
Peki, bu dahiyane savunmaya karşı yine dahiyane bir fikirle gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmet; oyuncuları alışılagelmiş rollerin dışında kullanarak; sahte bek, gizli forvet, box to box 8’ler vb. futbola yeni anlayış kazandıran Pep Guardiola, Jürgen Klopp gibi teknik direktörlere ilham vermiş olamaz mı?
Elbette olabilir… Total futbol anlayışına sahip takımların “half-spacelere” hücum etme stratejisi; belki Türk komutanların düşmanı çevreleyerek hücum etme anlayışına dayalı “hilal taktiği” temelinde aynı amacı barındırıyordur. Futbol, Savaş ve Sanat birbirine benzeyen bir olgudur.
Bu konuyla alakalı beni en çok etkileyen sentez ise Ulu Önder’in Sakarya Meydan Muharebesi esnasında verdiği o muazzam savunma direktifidir:
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”
Mustafa Kemal, bu direktifi verirken hat şeklinde bir savunmaya değil, alanın savunulmasına dikkat çekmiştir. Bu anlayışla savunma hattı her kırıldığında, bir başka bölgede yeni bir hat oluşturulmalı ve savunmaya devam etmek gerekir. Bu muazzam direktif, futboldaki baskı-kademe-denge düzeninin savaş meydanındaki tezahüründen başka bir şey değildir. Öyleyse Ulu Önder’in bu meşhur talimatını futbola uyarlayacak olursak şöyle diyebiliriz:
“Savunma hattı diye bir şey yoktur, alan savunması vardır. O alan bütün futbol sahasıdır.”
Futbol asla sadece futbol değildir!
Elbette savaş stratejilerinin futbola bire bir uyarlanması veya tamamen entegre olması beklenemez. Fakat tüm bu stratejiler görmeyi bilen teknik adamlar için muazzam birer ilham kaynağıdır. Futbol ise asla 22 adamın bir topun peşinden koşup birbirini tekmelediği ilkel bir spor olmamıştır. İlhamını sanattan, savaştan ve hayattan alan kültürel bir olgudur.
Futbol kültürel bir olgudur. Dolayısıyla insanlar, sinema tiyatro gibi aktivitelere ayırdıkları zamandan fazlasını futbola ayırır. Seyirlik açıdan bir Nuri Bilge Ceylan filmi değildir elbette ama binlerce insanı stadyuma çeken şey sadece sportif bir anlam taşıyamaz. Futbol, bir Nuri Bilge Ceylan filmi neden olamaz derseniz, çünkü futbol müsabakaları sadece 90 dakikadır.
Bir ressamın boya fırçası ve tuval ile bir müzisyenin enstrüman ve notalarla yaptığı şeyi, bir futbolcu bir top ve iki ayağı ile yapmaktadır. Temelinde yatan amaç, Tanrının ona bahşettiği üstün meziyetleri diğer insanlara aktarmaktır. Yahut bir orkestra düşünün; her bir parçasının ayrı görevleri olan kalabalık bir ekip. Herkes doğru zamanda doğru şeyi yaparak kollektif bir uyum yakalamak zorunda.
Tıpkı bir futbol takımı gibi, ritmi kaçıran bir çalgı her şeyi berbat edebilir. Futbolda da ahengi bozan tek bir oyuncu, takıma büyük zararlar verir. İşte bu nedenle futbol asla sadece futbol değildir.
Okumaya devam et:
- Jorge Jesus’un oyun planı: Fenerbahçe
- 10 numaranın ölümü: Taktiksel değişim!
- Liverpool’un tükenmişlik sendromu: “Neler oluyor bize?”