Manchester hangi renk: “Biraz kızıl biraz mavi”
Manchester hangi renk? Her derbide akıllara bu sorunun gelmesi elbette şaşırmamız gereken bir durum değil. Puan durumları, kadro yapıları ve yıllar içinde kazanılan başarımlara baktığımızda Manchester’ın mavi rengi daha baskın görülüyordu.
Ancak İngiltere futbolun mabedi olarak kabul edildiğinden; konumunuz ne kadar kötü olsa da derbi maçlarının önemi ve oynanışı farklıdır. Kırmızılar, yıllardır zor zamanlardan geçiyor.
Teknik direktör sorunları, oyuncu problemleri, başarısızlıklar vb. durumlara sık sık şahit oluyoruz. En nihayetinde sezon öncesinde Erik ten Hag ile bir yapılanmaya giren ManU, yavaş yavaş oyun kültürünü yansıtmaya başladı.
Diğer yandan Maviler, Pep’in gelmesiyle sadece Avrupa kupalarında varlık gösteremedi. Premier Lig’i egemenliği altında yönetirken, giden oyuncuların yeri çabuk doldu. Dolayısıyla oyunsal anlamda sıkıntılar çoğalmadı ve ManC, kendi düzeyinde oyununu oynamaya devam etti.
İngiltere’de her maçın önem düzeyi yüksek demiştik. Şimdi sırada skor anlamında kısır ama oyun anlamında ansiklopedi tadında bir derbi analizi sizleri bekliyor.
Manchester hangi renk?
Her ne kadar uzun boylu, sivri yüz hatlı ve dalgalı saçlı teknik adamlar futbola ayrı bir karizma katıyor olsa da bu oyunu ehlileştirenlerin saçı seyrelmiş sakalı beyazlamış obsesif hocalar olduğunu düşünüyorum.
Muhtemelen bu adamların saçını döküp sakalını ağartan şey yine futbolun kendisidir. Teknik adamlık başlı başına stres yüklü bir işken, bu tip adamların bir de oyunu en üst noktaya taşımak için sürekli kafa patlatması hayatlarından pek çok şeyi alıp götürüyordur.
Manchester derbisi ile bu profildeki iki büyük teknik adamın taktik savaşına tanık olduk. Bir yanda Pep Guardiola, diğer yanda United ile büyük bir ivme yakalayan Erik ten Hag var. Bu iki teknik adam, gerçekten seyir zevki yüksek bir müsabaka izlememize vesile oldu.
İki takım maça görseldeki 11’ler ile başladı. Manchester City’de John Stones ve Ruben Dias’ın sakatlıkları, Pep Guardiola’yı stoper tercihi konusunda sınırlamıştı. Fakat asıl sürpriz ten Hag’tan geldi. Hollandalı teknik adam sol stoperde Luke Shaw’a görev verdi.
Kırmızılardaki bir başka soru işareti daha vardı. Antony yedek olup, sağ kanatta orta saha oyuncusu Bruno Fernandes’in görev almasıydı. Bunun temel sebebi; Fernandes’in daha merkeze yakın bir oyuncu olup, bu bölgede Manchester City’nin sayısal üstünlük sağlamasını engellemekti. Ayrıca merkezde kazanıp savunma arkasına atacağı toplar da United için kontra ihtimalini barındırıyordu.
Erik ten Hag’ın ana planı, merkezi iyi kapatarak City’i kenarlara yönlendirmek oldu. Maça Casemiro ve Fred gibi iki kesici orta saha ile başlayıp, ayrıca 10 numara pozisyonunda oynayan Eriksen’e, Rodri’ye markaj uygulaması görevi verdi.
Rakibi ikinci bölgede karşılayıp, rakip stoperlere Rashford ve Fernandes ile baskı yaparak City’i hataya zorladılar. Ayrıca Casemiro-Silva, Fred-De Bruyne ve Eriksen-Rodri markajları ile City orta sahasını ablukaya aldılar. City orta sahası neredeyse ilk 15 dakika hiç oyun kuramadı.
Manchester hangi renk: Taktiksel savaşlar oyun içine yansıdı!
Fernandes, Martial ve Rashford üçlüsünün rakip savunmaya yaptığı baskılar neticesinde; Walker ve Cancelo dış koridorlarda büyük boşluklar yakalayıp topla mesafe kat etme şansı elde etti. Fakat bu girişimler net bir atak olgunluğu sağlayamadı.
United’ın 4-2-3-1 tercihi, City’nin 4-3-3’ünün asimetrisiydi. Bu sebeple orta sahada yaratılan 1v1 eşleşmeler, Kırmızların oyunu kitlemesine olanak sağladı. Erik ten Hag her ne kadar Ajax ekolünden gelmiş ve total futbol anlayışını benimsemiş bir teknik adam olsa da rakip Manchester City olunca; “topu rakibe verme” stratejisini kullanmaktan hiç çekinmedi.
Ne de olsa insan, idealleri uğruna zevklerinden vazgeçmeliydi. Bu sebeple zaman zaman Manchester City’nin %80’lere varan topa sahip olma yüzdelerini gördük. Öyle ki, maçın 10. ve 14. dakikaları arasında Maviler, tam üç buçuk dakika boyunca 30’dan fazla pas yaparak topu Manchester United’a göstermedi. Bu topa sahip olmaya karşın City, rakip ceza sahasına girmekte epey zorlanan bir görüntü sergiledi.
Manchester United’ın hücum planı ise; merkezde Casemiro ve Fred’in kazanacağı topları Eriksen ve Fernandes’in, Rashford/Martial ikilisi ile buluşturarak kontra tehditi yaratmak üzerineydi. Zaman zaman bunda da başarılı oldular. Top rakipteyken sağ kanatta pozisyon alarak rakip savunmaya baskı yapan Fernandes, top United’a geçtiği anda merkeze gelerek ikinci ve üçüncü bölge arasındaki bağlantıyı sağlamaya çalıştı.
Sol bek oyuncusu Malacia’nın da bindirmeleri ile birlikte United hücum aksiyonlarını genellikle sol kanattan gerçekleştirdi. Ayrıca rakip sağ bek oyuncusu Walker’ın zaman zaman oyun kurmak için merkeze yönelmesi ile birlikte, Rashford’ın sol kanattan topla mesafe kat edeceği fırsatları vardı. İlk yarı boyunca City, United’dan 2 kat fazla topla oynamasına karşın; her iki takım rakip ceza sahasında topla buluşma sayılarında birbirine eşitti. Ancak Kırmızılar rakibinden daha fazla gol beklentisi üretti.
Manchester hangi renk: Topu Maviler oynadı, pozisyonu Kırmızılar üretti!
Manchester City’de ise işler pek istendiği gibi gitmedi. Maçın ilk 10 dakikalık bölümünde kendi ritminden uzak bir görüntü sergileyen Maviler, oyun içerisinde birçok farklı senaryo gerçekleştirse de pozisyon üretmekte güçlük yaşadılar. Merkez orta saha oyuncularına uygulanan markaj sebebiyle City, maçın ilk çeyreğinde oyun kurmakta epey zorlandı. Bu sebeple Bernardo Silva’nın birçok pozisyonda stoperlerin arasına girerek oyun kurma rolünü üstlendiğini gördük. Rodri sadece pas bağlantısı oluşturarak oyun kuran bir oyuncuyken Bernardo Silva aynı zamanda driplingle topu öne taşıyordu.
Manchester City geriden oyun kurmadaki problemi Silva ile çözerken, rakip ceza sahasına girmeyi ise bir türlü başaramadı. İlk yarı boyunca genellikle kendi yarı sahasında hazırlık pasları ile atak olgunluğu arayan Maviler, rakip yarı sahaya geçtiği pozisyonların birçoğunda ise final paslarını doğru kullanamadı. Bu paslardaki top kayıpları ile birlikte United’ın kontra tehdidi ile karşı karşıya kaldılar.
City’nin savunma planı ise sahaya 4-4-2 ile yerleşerek United stoperlerine baskı yapmak üzerineydi. İleri uçta Haland ve De Bruyne önde baskı yaparak United’ı uzun top yapmaya zorladı. Bu planın artısı ise United orta sahasının merkezde sayısal üstünlük sağlayarak neredeyse bütün dönen topları alması oldu. Kazanılan toplar ile birlikte United’ın kontra tehdidi üretmesi, kesiciliği nispeten düşük olan Akanji ve Ake ikilisinin birçok pozisyonda aksamasına sebep oldu. Cityli oyuncuların geriden oyun kurmak amacıyla maç içerisinde çok esnek bir yapıya bürünerek sürekli pozisyon değiştirmesi bazı sorunları da beraberinde getiriyor.
Bu oyun kurma girişimlerindeki top kayıpları, pozisyon değişimleri ile birlikte City’nin savunmaya geçişlerini bir hayli zorlaştırıyor. Topun kaybedildiği bölgede hemen geri kazanım olmadığında Manchester City takımı kontraya açık hale geliyor. Pep Guardiola bu maçta özellikle bu tip pozisyonlar için, Stones ve Ruben Dias’ın rakip atakları kesme özelliğini çok aradı. Bu konuda Akanji ve Ake’nin sıkıntılı bir maç çıkarması ve Rodri’nin zaman zaman gelen hatalarıyla beraber City savunması oldukça zor anlar yaşadı.
Manchester United, Manchester City’nin savunma hatalarını doğru kullandı!
İlk yarıda oyun kurma problemini Silva ile çözen Guardiola, ikinci yarıda bu görevi Walker’a devretti. Çünkü Silva’nın oyun kurmak için birinci bölgeye kadar gelmesi bu problemi çözse de hücum bölgesinden bir pas opsiyonunun eksilmesine sebep oluyordu. Bu nedenle ikinci yarıda Walker’ı daha fazla merkezde görmeye başladık ve onun boşalttığı dış koridorda da Mahrez daha fazla hareket alanı kazanıp 1v1 pozisyonlar üretmeye başladı.
Oyunun gidişatından pek memnun olmayan Guardiola, ilk hamlesini 57. Dakikada Foden-Grealish değişikliğiyle yaptı. Bu hamle çok kısa bir süre içerisinde meyvesini verse de usta teknik adamın özellikle geriye düştükten sonra başka bir hamle yapmaması enteresan oldu. Grealish’in Foden’a göre topla daha fazla içe kat etmesi, City’nin hücum aksiyonlarında artış sağladı.
Bu değişikliğin hemen ardından rakip kaledeki ataklarını sıklaştıran Manchester City; 60’da De Bruyne’ün hazırladığı pozisyonda Grealish’in attığı golle 1-0 öne geçti. Sağ kanatta topla buluşan Mahrez, Walker’ın boşalttığı koridora hareketlenen De Bruyne’ü topla buluşturdu. Çizgiye inen yıldız oyuncu, kestiği enfes ortayla Jack Grealish’e asistini yaptı.
Manchester City’nin golü ile birlikte, geriye düşen United’ın ön alan baskısını daha çok arttırdığını gördük. İkinci yarının başında Martial’in yerine oyuna giren Antony, golden sonra sağ kanada, sağda olan Fernandes ise santrafor pozisyonuna geçti. Ayrıca Erik ten Hag ikinci hamlesini 72’de Eriksen-Garnacho değişikliği ile yaptı. Marcus Rashford’ın santrafora ve Garnacho’nun sol kanada geçmesi ile birlikte United kontra ataklarda ivme yakaladı.
Ön alan baskısını iyice artmaya devam etti. Ayrıca bu bölümde bek oyuncuları Wan Bisakka ve Malacia da hücumda daha fazla rol aldı. 78’de Casemiro’nun hazırladığı muazzam pozisyon, tartışmalı da olsa Manchester United’a beraberlik golünü getirdi. Casemiro-Wan Bisakka pas alışverişi, City’nin baskısını kırdı. Atılan harika kilit pas ile Fernandes, kaleci ile karşı karşıya kaldı. Portekizli yıldız, şık bir vuruşla topu ağlara gönderdi.
Manchester hangi renk: “Agresif baskı her zaman iyi değil.”
Bu bölümde 1-0 önde olan City’nin kontrollü bir oyunu tercih etmek yerine ön alan baskısını sürdürmesine pek anlam veremedim. Özellikle maç boyunca United tarafından kontra ile tehdit edilip, stoperlerinizin zaman zaman hatalar yaptığı bir karşılaşmada 90 dakika boyunca aynı oyunu sürdürmeye çalışmak biraz anlamsızdı. Nitekim ön alan baskısında başlayan hataların akabinde City, orta sahasının merkezde eksik yakalanması ve Akanji’nin arkasına sarkan oyuncuları takip etmekte sıkıntılar yaşaması sebebiyle; beraberlik golünü kalesinde gördü.
Bu golden birkaç dakika sonra Manchester United savunmasının uzaklaştırdığı bir topu, Akanji rakibe indirince United için kontra fırsatı doğdu. Pozisyonun başlangıcında yerini kaybedip bir de üstüne geriye dönüşte ağır kalan Akanji, ceza sahası içerisinde de rakip oyuncuyu takip edemeyince Manchester United ikinci golü buldu.
Merkezde dönen topu alan Fred, Bruno Fernandes’i topla buluşturdu. Akanji ve Walker’ın yarattığı büyük boşluğu iyi değerlendiren Portekizli yıldız, sol kanattaki Garnacho’ya topu aktardı. Çizgiye inen genç oyuncu yerden kestiği orta ile Marcus Rashfor’a “al da at” dedi. İngiliz oyuncuya sadece dokunmak kaldı.
Erling Haaland sahada yoktu!
Manchester City adına performansı soru işareti yaratan önemli oyunculardan biri de Erling Haland oldu. Norveçli oyuncu maç boyunca çok az sayıda topla buluştu ve fazla aksiyona giremedi. Bu elbette sadece kendisinden kaynaklanan bir problem değil fakat Haland’ın, City’nin rakip kaleye gitmekte zorlandığı büyük maçlarda biraz daha fazla sorumluluk alması ve santrafor rolünden “sahte 9” rolüne bürünmesi gerekir. Bu değişim kendi performansı ile birlikte takımın oyun ritmini de arttıracaktır.
Sonuç olarak ManU, maçın başından sonuna kadar doğru bir plan ile hareket etti. Gidişata göre yine doğru hamlelerle oyunu kontrol altında tuttu. Diğer tarafta ManC, bizlere estetik açıdan keyifli bir oyun sundu. Pep, kusurlu olan oyun stratejisinden ve planından vazgeçmeyip sadece bir oyuncu değişikliğiyle maçı tamamladı.
Erik ten Hag’ın merkezde kazandıkları toplar ile Walker’ın arkasına sarkma planı maç boyunca doğru işledi. Hatta yapılan hamleler de bunu adeta tescilledi. Hollandalı teknik adam geriye düştükten sonra yaptığı hamleler ile İspanyol meslektaşına adeta ders verdi. Böylelikle Manchester hangi renk? sorusuna Kırmızı Şeytanlar galibiyetle cevap vermiş oldu.
“Bir teknik adam için planına tutku derecesinde bağlılık biraz tehlikelidir. Çünkü insan idealleri uğruna zevklerinden vazgeçmelidir.”
Okumaya devam et:
- Rico Lewis: Pep Guardiola’nın Laboratuvar Ürünü
- Julian Alvarez: Örümcek Adam
- Pep Guardiola’nın Çocuğu: Phil Foden