Liverpool’un tükenmişlik sendromu: “Neler oluyor bize?”
Liverpool’un tükenmişlik sendromu; o sırada İlhan çalıyordu… Ben bu satırları yazdığım esnada arka fonda İlhan Şeşen çalıyordu:
“Neler oluyor bize?” diye soruyordu üstat; “Yine neler oluyor gülüm…”
Jürgen Kloop, hayatının herhangi bir noktasında İlhan Şeşen dinlemiş midir bilmiyorum fakat aynı soruları hem kendisine hem de takımına sorduğuna eminim. Cevabı buldular mı derseniz de bunu zaman gösterecek. Gelin şimdilik benim kendimce bulduğum cevaplarla yetinelim.
Liverpool, 2022-23 sezonuna ligde 2 galibiyet, 3 beraberlik ve 1 yenilgi alarak başladı. 9-0’lık sükseli Bournemouth galibiyeti haricinde sadece iç sahada Newcastle United’ı yendiler. O maçta da galibiyet golü 90+8’de geldi. Ardından gelen Everton beraberliği ve maçtaki etkisiz oyun, sorunun görünenden daha büyük olduğunu gözler önüne serdi. Peki neydi sorun?
Gegenpress öldü mü? Jürgen ıssız kaldı mı? Lampard öcün aldı mı? İmdi Liverpool yırtılır… Kaşgarlı Mahmut mezarında ters dönmeden ben Liverpool’a geri döneyim en iyisi…
Liverpool’un tükenmişlik sendromu nedir?
Liverpool, hazırlık döneminde oynadığı maçlarda bize olumsuz sinyaller veriyordu zaten. Her ne kadar bu maçların büyük bölümünde yeni transferler ve altyapıdan gelen oyuncular süre alsa da, ortaya koydukları oyun ve alınan sonuçlar Liverpool isminin çok uzağındaydı.
Fakat temmuz ayının sonunda oynanan Community Shield finalinde Manchester City’e karşı alınan galibiyet ve oyun üstünlüğü beklentileri bir hayli yükseltmişti. Ne yazık ki bu noktadan sonra rüzgar biraz tersine döndü.
Bunun en büyük sebeplerinden biri takımın kilit taşı olan Thigo Alcantara’nın sakatlığı ve Mane’nin gidişidir. Sonrasında Mane’nin yerini dolduracak ilk isim olan Jota’nın sakatlanarak sezonun ilk bölümünü kaçırması oldu.
Bu oyuncuların yerine kadroya monte olan Harvey Elliot ve Luis Diaz, her ne kadar beklenenden hızlı bir adaptasyon sağlasa da, oyuna etkilerinin Thiago, Jota ve Mane gibi olmayacağı yadsınamaz bir gerçekti.
Bununla birlikte bir diğer önemli transfer Darwin Nunez ise henüz o adaptasyonu sağlamış değil. Ayrıca takımın temel taşı olan Van Dijk, Firmino, Salah, Trent Arnold gibi isimlerin formsuzluğu da alınan sonuçların büyük bir sürpriz olmadığına işaret ediyor.
İşte bu ahval ve şerait içinde, bu formsuzluğun ve performansın sebeplerini anlamak için biraz daha derine inmek gerekiyor. Ben bunun altında psikolojik bir yıkım olduğu kanaatindeyim.
Ligde kıl payı kaybettikleri şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi’nde hüsranla sonuçlanan finalin ardından, hem Kloop’da hem de oyuncularda “ne yaparsak yapalım olmuyor” düşüncesi hakim olmuş olabilir.
Bunu, yukarıda saydığım isimlerin beden dilinden anlamak mümkün. Her zaman enerjisiyle göz kamaştıran Kloop bile zaman zaman bu sinyalleri vermeye başladı. Ayrıca takım omurgasında yaş ortalamasının yükselmesi de etkenlerden biri.
Elbette bu oyuncular emekli olacak yaşa gelmedi. Fakat yüksek eforlu bir oyun anlayışında aynı performansı uzun yıllar sürdürmek herkesin harcı değil. Çünkü herkes bir James Milner değil…
Liverpool’un tükenmişlik sendromu: Saha içi teknik ve taktik aksaklıklar!
Oyun anlayışından söz etmişken; biraz da saha içine girip teknik taktik aksaklıklara göz atmak da fayda var. Liverpool takımının oyun felsefesini oluşturan temel basamak “Gegenpress”.
Bu yüksek tempo ve baskı oyununu oynamak için, bireysel efor kadar takım içinde kollektif bir uyum da gerekiyor. Çünkü baskı zincirinde bir halkanın kopması sadece o halkaya zarar vermez, diğer halkalardan birine veya birkaçına ekstra yük oluşturur.
Şu an o baskı zincirinde bir değil birden fazla halkada problem var. Dolayısıyla bu da bütün zinciri olumsuz etkiliyor. Liverpool önde baskı kalitesiyle birlikte, savunma hattının da rakip kontra atakları bitirme kabiliyeti çok yüksek bir takım.
Ön alan baskısındaki kalitenin düşüşü, rakibin kontra tehdidine ve Liverpool savunmasına binen yükün artmasına sebep oluyor. Sezon başından beri en çok eleştirilen isimlerin Trent, Van Dijk, Gomez olması pek sürpriz değil.
Bu oyuncuların bireysel performansının kötü olması sadece kendilerinden kaynaklanmıyor. Takıma yeni monte edilen birkaç oyuncu, alışılagelmiş oyun anlayışının bir miktar aksamasına sebep oluyor. Bu oyun anlayışı, çeşitli riskleri içinde barındırıyorsa olumsuz sonuçlar almak kaçınılmaz oluyor.
Thiago’nun olmadığı bir denklemde, geriden oyun kurma rolünü geçtiğimiz maçlarda büyük çoğunlukla Trent Arnold üstlendi. Zaten savunma yönü problemli olan Arnold’un oyun kurmak için sahte bek rolüne bürünüp iç koridorda konumlanması sebebiyle Liverpool sağ kanadı bu süreçte epey bir tahribata uğradı.
Milner, her ne kadar komplike bir oyuncu olsa da sağ bekte beklenenden uzak bir performans sergiledi. En az Trent kadar pozisyon vermesine rağmen skor anlamında kısır bir maç oluyordu.
Gray’in üstün performansı, Liverpool’un sağ kenarını delik deşik etti desek doğru olur. Klopp da bunun farkına vardı ve Gomez’i beke çekerek yerine Matip’i oyuna aldı. Böylelikle Milner, katkı verebileceği bölgeye yani ortaya geçti.
Napoli, Liverpool’a dar geldi!
Liverpool bu maçın hemen ardından Şampiyonlar Ligi’nde Napoli deplasmanına çıktı. Sezon başından beri belki de en büyük yıkımı yaşayıp İtalyan ekibine 4-1 mağlup oldular. Trent Arnold’un en büyük şanssızlığı ise sezonun flaş oyuncularından Kvara ile karşılıklı oynaması oldu. Joe Gomez’in de kademedeki önemli hataları ile Liverpool maça daha ilk yarıdan havlu attı.
Burada parantez açmamız gereken bir diğer konu ise, sakatlanana kadar çok etkili bir oyun sergileyen Osimhen’in Liverpool savunmasının arkasına attığı etkili koşulardı. Van Dijk, son yılların en iyi stoperleri arasında gösterilmektedir. Ancak onun bile koşulara karşılık verememesiyle Napoli ekibi, ilk devrede fazlasıyla fırsat yakaladı.
Savunmada problemler yaşanırken orta saha üçlüsünde de işler güllük gülistanlık değil elbette. Özellikle Thiago’nun yokluğuyla topun kontrolünde zaten problem yaşayan Liverpool, merkezi savunmakta da büyük sıkıntılar yaşadı. Everton maçında Onana ve Iwobi, Napoli maçında ise Lobotka ve Anguissa ikilisine fiziksel üstünlüğü kaybettiler.
Harvey Elliot, potansiyelli bir oyuncu olsa da topla buluşmak için kendini çizgiye atıyor. Bu şekilde alan yaratmaya çalışması merkezde boşluk vermesine sebep oluyor. Böylelikle kaptırılan herhangi bir topta Liverpool orta sahası eksik kalıyor. Başta bahsettiğimiz gibi, kaptırılan topun geri kazanılmasında takımın ağır kalması da rakip kontra tehditlerini arttırıyor.
Tüm bu savunma zafiyetleri bireysel hatalarla da desteklenince Jürgen Kloop’un ekibi kırılgan bir takıma dönüşüyor. Oyunun savunma yönüyle alakalı defoları kısaca anlatmaya çalıştık. Peki hücumda işler ne alemde gelin bir de ona göz atalım.
Mane’den sonra Liverpool hücumu nasıl kurgulanmakta?
Takım Mane’nin ayrılığı ile zaten bir ivme kaybedecekti. Fakat bu ayrılığa Salah’ın da formsuzluğu eklenince hasar beklenenden büyük oldu. Ayrıca Darwin Nunez’in de adaptasyon sürecini henüz atlatamamış olması Jürgen Klopp’un işini epey zorlaştırdı. Luis Diaz, beklenenin ötesinde bir performans sergileyerek bu süreçte takımın skor yükünü çeken isimlerden biri oldu.
Teknik detaylara gelecek olursak, Liverpool’un bir süre daha ofansif anlamda sıkıntı çekeceğini düşünüyorum. Diaz; adam eksiltebilen, skor üretebilen bir oyuncu fakat henüz topu üçüncü bölgede tutabilme olgunluğuna sahip değil. Darwin Nunez ise bu konuda çok daha problemli. Bu da set oyunu ile hücum etmeye alışkın bir Liverpool için çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor.
Liverpool, daha rakip yarı sahaya yerleşemeden topu kaybettiği için, geçiş yeme ihtimali bir hayli artıyor. Bu konuda aşama kaydedeceklerini düşünüyorum çünkü mevcut kadrodaki birçok oyuncu Jürgen Klopp tedrisatından çıkıp şuan bulundukları aşamaya geldiler. Darwin Nunez, Luis Diaz ve Fabio Carvalho gibi oyuncular da zamanla o olgunluğa erişeceklerdir.
Liverpool’un tükenmişlik sendromu ne zaman biter?
Liverpool, bir krizin içinde değil bir geçiş sürecinde. Bu geçiş; sakatların dönmesi, yeni transferlerin adaptasyonu ve misyonunu tamamlamış oyuncuların takımdan ayrılması ile tamamlanacak muhtemelen. Burada sorulması gereken soru şu; Jürgen Klopp, tüm bu değişkenlerin içerisinde oyununu değiştirmeden bu süreci atlatacak mı?
Bana kalırsa oyun felsefesine bağlı kalmak koşulu ile, sistemde ufak tefek değişiklikler yapmanın herhangi bir sakıncası yok. Özellikle oyun şablonu herkesçe bilinen takımlarda, farklı oyuncularla aynı oyunu oynamaya çalışmak çeşitli aksaklıklara sebep olabiliyor. Elinizde Mane ve Thigo varken rakip yarı sahada oynamak ile Diaz ve Elliot varken oynamak aynı etkiyi yaratmıyor çünkü.
Bu hem hücumdaki akıcılığınızı sekteye uğratırken hem de savunmaya geçişlerinizi yavaşlatıyor. Son olarak Liverpool, Şampiyonlar Ligi’nde Ajax’ı 2-1 mağlup ederek biraz nefes aldı. Buldukları birinci gol, Allison’un muazzam bir degajla başlattığı hızlı hücumdan geldi. İkinci gol ise Matip’in kornerden gelen topa etkili kafa vuruşunun ağlarla buluşması ile geldi.
Yedikleri gol ise son haftalarda verdikleri pozisyonların fotokopisi gibiydi. Arnold’un arkasına atılan topta Liverpool savunmasının denge kaybı ile beraber M. Kudus topu ağlarla buluşturdu. Buna rağmen Liverpool, önceki maçlara nazaran daha derli toplu bir görüntü sergiledi. Zaten her büyük takımın kültürel kodlarında olması gerektiği gibi:
“Eğer gerçekten büyükseniz, kötü oynarken bile kazanmanız gerekir…”
Okumaya devam et: