90 dakika: 60′

90 dakika: 60 sizlerle! Futbol tarihindeki önemli gollerin hikayesini anlattığımız serimiz “90 dakika’da” şimdiye kadar 50 özel golden bahsettik. Bu yazıda okuyacağınız goller futbolu biraz olsun takip eden herkes için heyecan verici seviyede!
90 dakika: 60
Minimal seviyede dahi futbol izliyorsanız; kesinlikle bu ikonik golleri daha önce gördünüz, duydunuz veya okudunuz. Biraz geçmiş, biraz nostalji…
51- Diego Armando Maradona (Arjantin vs. İngiltere – 22 Haziran 1986) – “Tanrı’nın Eli”
Evet, o maçtayız: “Tanrı’nın eli” olarak adlandırılan golün atıldığı, belki de Maradona’nın en iyi olduğu diyeceğimiz o maç… Öncelikle maçın önemini anlamak için Arjantin-İngiltere karşılaşmasının nasıl bir ortamda oynandığını hatırlamalıyız. Bahsedeceğimiz durumun saha içinde olduğu kadar saha dışı sebepleri de var.
İki takımın 1966 Dünya Kupası’ndaki çeyrek final maçı birçok şeyin başladığı yer. Arjantin kaptanı Antonio Rattín’in atılmasıyla Güney Amerika ekibinde tansiyon yükselmiş vaziyetteydi. İddialara göre maçın Alman hakemi, Rattín’i kendisine bakışından hoşlanmadığı için onu oyundan atmış ve ona laf atmıştı ama kendisi İspanyolca bilmiyordu.
Ayrıca Arjantinliler maçın genelinde hakemin taraf tuttuğunu düşünüyorlardı. İngilizlerse bütün bu tartışmaların gölgesinde 1-0 galipti. Gerilim maçtan sonra da devam etti. İngiltere teknik direktörü Alf Ramsey, oyuncularının Arjantinlilerle forma değiştirmesini engelleyip rakiplerine “Hayvanlar!” dedi.
Saha içinde bu şekilde başlayan gerginlik, yıllar sonra daha da başka bir anlama büründü. 1982 yılında Arjantin ve İngiltere, Falkland Savaşı’na girdi. Birleşik Krallığa bağlı Falkland ve Güney Georgia Adaları, Arjantin tarafından bölgenin kendilerine ait olduğu gerekçesiyle işgale uğradı.
Esasen bahsedilen adalar hakkında bir süredir müzakereler yürütülmüş olsa da bir sonuca varılamamıştı. Savaşın sonucundaysa Birleşik Krallık kazandı. Dört yıl sonraki Dünya Kupası’nda yine bir çeyrek finalde karşı karşıya geldiklerinde bu yüzden Arjantinlilerin aklında ağırlıklı olarak intikam düşüncesi vardı. Hatta İngiltere’ye karşı kazanmak, kupayı almaktan daha önemliydi.

90 dakika: 60 – “Biraz Maradona’nın kafası, biraz da Tanrı’nın eli”
Bir futbol karşılaşmasından çok daha fazla anlam içeriyordu!
Maçın 51′ dakikasında Maradona orta sahada topu aldı ve sürmeye başladı. Birkaç kişiden sıyrılarak ceza yayına yaklaştığında etrafı çok kalabalıktı. Sağ taraftaki Maldano’ya pas gönderdi. Maldano sol ayağıyla topu havalandırdı ama arkasında Steve Hodge vardı. Dolayısıyla topa Maldano’nun değil de Hodge’ın hamle yapması daha olasıydı. Öyle de oldu.
Onun geriye doğru vurarak uzaklaştırmaya çalıştığı top, bir anda ceza sahasında boş kalan Maradona’ya orta oldu. Gerisini hepimiz biliyoruz; Maradona havalandı, topu sol eliyle ağlara gönderdi. Hakem golü verdi ve sonrasında İngilizler onun etrafında toplandı. Kendisinin sonradan itiraf ettiği üzere golü eliyle atmıştı. Ancak o dönem bunu tespit edecek bir teknoloji yoktu. Bütün bu hikayenin sonunda ortaya futbol tarihinin en enteresan olaylarından biri ortaya çıktı.
Gole neden Tanrı’nın Eli dendiğine az çok aşina olduk elbette. Yine de Maradona’nın konuyla alakalı demecini sizlere birlikte hatırlayalım:
“Biraz Maradona’nın kafası, biraz da Tanrı’nın eli”
Böylelikle yazı dizimiz 90 dakika: 60 serisinin ilk golü oldukça özel ve ikonik bir futbolcudan gelmiş oldu.
52- Patrick Schick (İskoçya vs. Çekya – 14 Haziran 2021)
Listemizdeki en yakın tarihli gollerden birindeyiz. EURO 2020’nin yıldızlarından Patrick Schick, dikkatleri bu maçla ve attığı inanılmaz golle üstüne çekmeye başladı. Her şey İskoç savunmacı Hendry’nin başarısız uzaktan şut denemesiyle başladı. İskoçlar çok kişiyle rakip yarı alandaydı ve Hendry’nin şutunun yakındaki oyuncuya çarpmasıyla birden Çekya için ikiye iki atak fırsatı doğdu.
Top orta çizgiyi biraz geçmişken Schick, kalecinin önde olduğunu görerek o noktadan harika bir şut çıkardı. Kaleci topa yetişmeye çalışırken filelere düştüğünde top çoktan ağlardaydı. Hampden Park’taki ev sahibi taraftarlar şaşkınlık içindeydi. Belki Çekya ikiye iki atakta golü atacaktı ama muhtemelen şu gol kadar güzel olmazdı.
Futbolda defalarca bu pozisyonları izlesek de vuruş açısını ve şiddetini ayarlamak zordur. Bu nedenle böyle gol atan futbolcu sayısı oldukça azdır. Patrick Schick’in bu golü her şeyiyle mükemmel seviyede.
53- Mohamed Salah (Liverpool vs. Chelsea – 14 Nisan 2019)
Premier Lig’in klasikleşen “Big Six” maçlarından birine konuk oluyoruz. Liverpool, City ile kıyasıya şampiyonluk için mücadele ederken aynı zamanda Şampiyonlar Ligi’nde de ilerlemekteydi. Sarri yönetimindeki Chelsea ise ligde Şampiyonlar Ligi potasında dolaşırken Avrupa Ligi’nde finale yürüyordu. Anfield’da bir ilkbahar günü güzel bir atmosferde oynanan şu maçı ne daha iyi hale getirebilirdi? Tabii ki harika bir gol.
Mohamed Salah’ın Liverpool’daki ikinci tam sezonuydu. Mısırlı yıldız, Klopp ile bambaşka bir oyuncu haline gelmiş durumdaydı. Adam eksiltme, hızlanma gibi iyi özelliklerinin yanında uzaktan şut becerisi de hiç fena sayılmazdı. 53′ dakikada Salah, Virgil Van Dijk’ın uzun topunu sağ çizgiye yakın bir yerde kontrol etti. Karşısındaki Emerson’u hızlıca geçtiğinde sanki bu şut becerisini gösterecek gibiydi.
Ceza sahasının dışında vuruş açısı yakaladığında sol ayağıyla mükemmel bir şut çıkardı. Kepa’nın kuvvetle gelen şuta yapacak bir şeyi yoktu çünkü top harika ivme kazanmıştı. Golden sonra Klopp hızlıca “Superman” duruşu yapıp Shaqiri ile sarıldı. O an muhtemelen Liverpool taraftarından daha mutlu bir kitle yoktur.
54- Marco van Basten (Sovyetler Birliği vs. Hollanda – 25 Haziran 1988)
Total Futbol dünya sahnesine çıkalı 20 yıl olmak üzere. Total Futbol’un baş kahramanlarından Rinus Michels, Hollanda’ya tarihinin ilk Avrupa şampiyonluğunu getirmenin peşinde.
Finalde Gullit’in golüyle 1-0 önde olan Hollanda, Adri Van Tiggelen ile rakip ceza sahasına yaklaşmakta. Van Tiggelen’in o an üç pas opsiyonu var; Solunda Mühren, yakınlarında Gullit ve sağında Van Basten. O Mühren’i tercih etti ve akabinde orta geldi.
Rakip savunmacılar ortadaki Gullit’e odaklanmışken top daha da sağa açılan Van Basten’in önünde kaldı. O harika vuruşu yaparken bulunduğu yer, kaleye fazlasıyla ters denecek konumda. Üstelik önünde Demyanenko varken gelişine vole vurup gol atmak imkansıza yakın bir senaryoydu ancak gerçekleşti.
Ama bir saniye, herhangi bir oyuncudan bahsetmiyoruz… Cümlenin öznesi Van Basten. Böyle bir gol atılacaksa onun ayaklarından gelmesi gerekirdi. Maçta başka gol olmadı, Hollanda Avrupa şampiyonluğunu kazandı. Hem de 14 sene önce tarihinin en büyük başarısının kıyısından döndüğü stadyumda.
90 dakika: 60 serisinde yer alan bu ikonik gol, akıllara bir soruyu getiriyor; hayat bazen çok garip, öyle değil mi?
55- Diego Armando Maradona (Arjantin vs. İngiltere – 22 Haziran 1986) – “Tanrı’nın Eli’nden hemen sonra…
“Tanrı’nın Eli” gerçekleşeli henüz dört dakika olmuştu. Maradona o an zaten Arjantinliler tarafından halk kahramanı olmuştu. Çünkü her şeyden önemli olan hatta kupadan bile önemli olan bu maçta ülkesi için gol atmıştı… “Tanrı’nın Eli” golünün üstüne hangi gol çıkardı? Maradona’nın şovu bitti zannedilirken henüz yeni başlıyordu.
Orta çizgiye yakın bir noktada topu alan Diego, estetik hareketlerle etrafındaki Beardsley ve Reid’tan sıyrıldı. Boş alanı yakaladıktan sonra topla koşmaya başladı. Karşısına çıkan Butcher’dan topu sola hafif aşırtarak kurtuldu. Ceza sahasına girmek üzereyken stoper Fenwick’i de geride bıraktı.
Maradona’nın karşısında sadece kaleci vardı ve ondan sıyrılmak çocuk oyuncağıydı. Butcher ardından gelip tam da topa vururken ona müdahale ettiğinde her şey için çok geçti. Arjantin farkı ikiye çıkarmıştı. Diego, tüm bunları yaparken adeta hileli bir oyun karakteri gibiydi. Ancak her şey gerçekti ve o bütün taraftarlara futbol resitali sunuyordu.
Turnuvanın devamında Arjantin tarihindeki ikinci Dünya Kupası zaferine ulaştı. Her kupanın bir hikayesi vardır. Bu kupanın da en güzel hikayesi muhtemelen bu maçtı. Önemi, estetikliği ve bu iki golün güzelliği, dünya futbol tarihinde özel bir yere sahip oldu.
56- Goran Pandev (Gürcistan vs. Kuzey Makedonya – 12 Kasım 2020)
Uluslar Ligi hala birçok açıdan tartışılan bir organizasyon olsa da iyi yanları da var. Örneğin; eleme grubunuzdan o dönemki majör turnuvaya katılım hakkı elde edemediniz. Uluslar Ligi’nde iyi bir performansınız varsa play-off’a katılıma şansınız mümkün.
Bu sayede birçok farklı takıma play-off şansı doğdu. EURO 2020 eleme play-off’unda karşı karşıya gelen Gürcistan ve Kuzey Makedonya’da bu yüzden oradaydı. Kim kazanırsa kazansın tarihe geçecekti ve sadece bir hikaye yazılacaktı. O hikayeyi yazmak, ülkesinin belki de gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu Goran Pandev’e nasip olacaktı.
Eljif Elmas, sol kanatta dribbling yaparak ceza sahasına yaklaşıyordu. Önünde iki Gürcü oyuncu konumlandığında Elmas, ceza sahasındaki Pandev’e pas verdi ve kendisini boşa çıkardı. Pandev ise hemen onu topa vererek ver-kaç yaptırmış oldu. Top yeniden Eljif Elmas’a geldiğinde yine önünde iki Gürcü oyuncu vardı.
Ev sahibi ekip kalabalık savunma yapıyor olsa da alana yayılış şekilleri pek iyi değildi. Nitekim Elmas, sağındaki Nestorovski’ye topu verdiğinde Pandev boştaydı. Haliyle top ona gitti ve tecrübeli golcüye sadece bitirmek kaldı. Sol ayağının dışıyla golü atan Pandev, ülkesini tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na taşıdı. Turnuva onlar adına iyi geçmese de orada verdikleri mücadele takdire şayandı.
57- Benjamin Pavard (Fransa vs. Arjantin – 30 Haziran 2018)
Kabul edelim, o dönem Bundesliga’yı yakın takip edenler hariç hiçbirimiz onu tanımıyorduk. Turnuvaya şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olarak giden Fransa’da sağ bekte tanımadığımız birini görmek bu yüzden şaşırtıcı sayılırdı. Halbuki Deschamps’ın bir bildiği vardı ve kendisinin kariyeri o kupada değişti. İyi performansının yanında Arjantin’e attığı sansasyonel gol, Pavard’ın şöhretine şöhret kattı.
Fransızlar, Arjantin karşısında 1-0 öne geçse de Maviler bir şekilde skoru eşitlemeyi başardı. Fransızlar, maçın üçte ikilik bölümü geride kalmak üzereyken bir gol bulmalıydı. O sıralarda Matuidi, sol bek Lucas Hernandez’e şık bir pas yolladı. Lucas topu alır almaz orta açmak istedi. Açmak istedi diyorum çünkü top uygun şiddette gitmedi. Dolayısıyla ceza sahasındaki Giroud ve Griezmann topa müdahale edemedi.
Havada “C” harfi çizen top, kimsenin kontrol edememesiyle boştaki Pavard’ın önüne kadar geldi. Pavard’tan beklenmeyecek derecede usta bir vuruş geldi. Sanki yıllardır bu gölü atıyor ve topa hep böyle vuruyor. Arjantin kalecisi Armani topun ağlara girmesine engel olamadı.
Golün ardından koşarak ve bağırarak sevinen Pavard, ülkesi için en kritik gollerden birini attı. Hatta bu gol, kupanın en iyi golü oldu. Fransızlar iki tane daha skor bularak galibiyeti hak etti ve turnuvada kupaya uzanan taraf oldu. Benjamin Pavard ise turnuvadan bir sene sonra Bayern Münih’e transfer oldu.

90 dakika: 60
58- Cenk Tosun (Beşiktaş vs. Benfica- 23 Kasım 2016)
90 dakika: 60 serisinde bir Türk futbolcu görmek elbette çok değerli… Türk futbol tarihinin en çarpıcı maçlarından birine konuk oluyoruz.
Şenol Güneş yönetimindeki Beşiktaş, grup aşamasında sona yaklaşılırken gruptaki iddiasını sürdürmek adına kaybetmemek zorundaydı. Sezonun o kısmına kadar gayet iyi işler yapan Kara Kartallar için her şey ilk kez o maçta ters gidiyordu. Benfica yarım saat geride kalırken 3 farklı üstünlüğü elde etmiş durumdaydı.
Birinci yarı bu şekilde kapanırken Beşiktaş taraftarı oyuncuları çağırarak onları motive etti. Eşi benzerine az rastlayacağımız duygulu bir görüntü vardı. Bu motivasyon Beşiktaşlı futbolculara yarar sağlamış görünüyordu. Zira ikinci devrede bambaşka bir oyunla ve hırsla maça başladılar.
Geri dönüş için bir kıvılcıma ihtiyaç vardı ve o kıvılcım beklenenden daha kolay bir şekilde geldi. Atiba topu sağ kanattaki Quaresma’ya yolladı. Biraz dribbling yaptıktan sonra Quaresma topu Andreas Beck’e verdi. Beck topu aldığında duruşuyla orta açacağını çok net belli ediyordu.
Aynı şekilde pasın hedefinin de Cenk Tosun olduğunu anlamak zor değildi. Top Cenk Tosun’a gelirken aslında kendisi kafasında gol senaryosunu yazmıştı. Geriye sadece gerçeğe dönüştürmek kalmıştı. Ardından o meşhur vuruş gerçekleşti. Cenk Tosun havalandı ve sağ ayağıyla mükemmel bir voleyle topu ağlara gönderdi.
Golle birlikte adeta stadyumdaki enerji geri gelmişken, golün kahramanı son derece sakin bir tavırla: “haydi” diyordu. Beşiktaş, maçın devamında skoru eşitleyerek geri döndü ve umutlarını son maça taşıdı. Belki son maç çok başka bir hikayeyle bitti. Ancak şüphesiz Beşiktaşlıların o gün çok özel şeyler hissettiği bir gerçek.
59- Roberto Donadoni (Milan vs. Real Madrid- 19 Nisan 1989)
Arrigo Sacchi, Milan ile futbol tarihine geçecek şeyler yaptı. Total Futbol’dan sonra oyunun ilk kez bu denli kontrollü, varyasyonlu ve zarif oynanması Sacchi’nin taktik zekası sayesinde gerçekleşti. “Efsane Milan kadrosu” kalıbının da onunla başladığını söylemek hiç yanlış olmaz. Milan; Gullit, Van Basten, Rijkard, Baresi, Maldini… Karşı koyması her anlamda çok zor bir takımdı. 1
989 Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki yarı final rövanş maçında tam olarak bunu göstermişlerdi. Avrupa’nın elit takımlarından Real Madrid’e en büyük hezimetlerinden birini yaşattılar o gün. İzleyen herkesin şaşkınlık içinde kaldığı mücadelede son golü Donadoni attı. Hem de ne gol!
Donadoni köşe vuruşunu kullandıktan sonra Tassotti’ye pas verip arkasından koşmaya başladı. Top tekrar kendisine döndüğünde kısa bir dribblingin ardından ceza sahasının sağ köşesinde şut imkanı yakaladı. Donadoni, sol ayağıyla yerden kalenin sağına klas bir şut çıkardı.
Real savunmacıları muhtemelen orta bekliyordu, o yüzden kimse Donadoni’yi savunmamıştı. Ancak bu zavunma zaafiyetinin bedeli ağır oldu. İşi şova döken Kırmızı Siyahlılar kapanışı böylesine kaliteli bir golle yaptı. Milan tahmin edileceği üzere Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandı. Hatta bir sonraki yıl da zafer yaşadılar. Başkent ekibi, Sacchi 1991’de ayrıldıktan sonra yerine gelen Capello ile zirvede kalmayı sürdürdü ama Sacchi bir daha o seviyeye yaklaşamadı.
60- Xabi Alonso (Milan vs. Liverpool- 25 Mayıs 2005)
Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı bir Şampiyonlar Ligi finali… Film olacak bir senaryo yazsanız bu kadar olayı bir film süresine sığdıramazsınız. İşte bu yüzden diyoruz ya, futbol çok güzel bir oyun diye. Bu yüzden cinsiyet, yaş, dil fark etmeksizin seviliyor ya bu spor! 2005 Şampiyonlar Ligi finali turnuvanın en iyi finali olarak yerini almaya adaydır.
Her şey final maçı için fazlasıyla zor olan geri dönüşü Liverpool’un yapmış olmasıyla başladı. Maçın hikayesi gerçekten de ilginç. Bakıldığında belki Milan 120 dakikanın 114’ünü daha iyi oynayan taraf desek yanlış olmaz. Ancak futbol bazen de kalan 6 dakikaları nasıl oynadığınızla ilgilidir.
Liverpool 54. dakikada Gerrard, iki dakika sonra Smicer ile geri dönüşü başlatmıştı. Carragher topu orta alandan ceza sahasındaki Baros’a gönderdi. Tüm bunlar olurken Gerrard ceza sahasına koşuyordu ve boştu. Baros da topu alır almaz topuk pasıyla Gerrard’a verdi. Gattuso’nun çelmesiyle yerde kalan Gerrard, takımına penaltı kazandırdı.
54.dakikaya kadar imkansız gibi görülen şey gerçek olmak üzereydi. Gattuso ve arkadaşları hakeme itiraz ederken Gerrard-Baros ikilisi sarılıyordu. Penaltıyı Xabi Alonso atacaktı. Atatürk Olimpiyat Stadı’nın sağ kalesinde topun başındaki Alonso, penaltıyı sola kullandı.
Dida bu topu kurtardı ama İspanyol yıldız topa hemen yetişti. Yerden soluna vuruş bekleyen Dida dolayısıyla soluna yattı. Alonso ise topu havadan ağlara yolladı. Liverpool için İstanbul Mucizesi yakındı…
İngiliz ekibi penaltı atışları sonrasında kupanın sahibi oldu. Tarihin en acayip Şampiyonlar Ligi finalini Liverpool kazandı. Xabi Alonso, yeteneği ve soğukkanlı duruşuyla yıllar sonra 90 dakika: 60 serisinde bizi maziye götürdü.

90 dakika: 60
Okumaya devam et: