Yenilmezler: Arsenal (2003/2004)
Arsenal, Premier Lig’in 2003/04 sezonunu namağlup bir şekilde tamamladı. Geçmişte bu unvanı alan başka bir takım olmadığı gibi; aradan geçen 18 yılda, hiçbir takım bu başarıyı yakalayamadı.
Arsene Wenger ve öğrencileri, nasıl yenilgisiz bir şekilde Premier Lig’i kazanarak tarihe geçti?
Kalede, Borussia Dortmund’dan yeni transfer olan Alman kaleci Lehmann vardı. Stoperde, Arsenal’in en büyük rakiplerinden biri olan Tottenham’dan ücretsiz olarak kadroya katılan Campbell, mükemmel bir Arsenal kariyeri geçirmişti.
Defansif farkındalığı, hızı ve fiziksel özellikleriyle Arsenal kadrosunun en önemli parçalarından biri haline gelmişti. İngiliz oyuncunun yanında ise kariyerine sağ bek, defansif orta saha gibi pozisyonlarda başlayan fakat Arsenal’in stoperde sıkıntı yaşaması sebebiyle, stopere devşirilen Kolo Toure yer alıyordu.
Sağ bekte de bir başka devşirme oyuncu vardı. Arsenal, 2000 yılında Lauren’i kadrosuna kattığında, Kamerunlu oyuncu bir sağ orta sahaydı. Lauren, Arsene Wenger’in elinde hızı ve bindirmeleriyle “modern bek” tanımıyla değişen bir oyuncu haline geldi.
Sol bekte ise geçmişte Arsenal’in formasını giyen Nigel Winterburn’ün: “Roberto Carlos’un ardından gelmiş geçmiş en iyi sol bek” diye tanımladığı Ashley Cole vardı.
Gilberto, defansif yönüyle öne çıkan bir oyuncuydu. “Görünmez Duvar” lakabıyla bilinen Brezilyalı, oyunu iyi okuyan ve zaman zaman derine inip attığı uzun metrajlı toplarla takıma katkı sağlıyordu.
Arsenal efsanelerinin doğuşu!
Gelelim bu ikonik takımın kaptanına; Patrick Vieira. Fransız oyuncu 192 cm boyuyla, oyuna inanılmaz bir fiziksellik ve atletizm katıyordu. Defansif katkısı, tekniği ve oyun zekasıyla; komple bir oyuncuydu.
2000 yılında Marsilya’dan gelen Robert Pires, 2003/04 sezonunda kadronun en önemli parçalarından biri haline gelmişti. Fransız oyuncu, arkasında oynayan Cole ile müthiş bir uyum yakalamıştı.
Sağ kanatta ise Ljunberg vardı. Her iki kanatta hem de 10 numara pozisyonunda oynayabilen İsveçli, çok yönlü bir oyuncuydu. “Non-Flying Dutchman” olarak da bilinen Dennis Bergkamp, Premier Lig’de dönemin en iyi oyuncularından biri olarak kabul ediliyordu.
Bergkamp, takımın açık ara en teknik kişisiydi. Özellikle de ilk dokunuşları… Pasları, dar alanda yaptığı dribblingler ile takımın en kilit oyuncularından biri olmayı başardı. Son olarak, idol görülen Thierry Henry’ye geldik.
Onu açıklamaya gerek olduğunu düşünmüyoruz, kuşkusuz Premier Lig tarihin en iyi oyuncularından biri oldu. 37 maçta, 30 gol ve 9 asistlik performansı ise o dönemde, adanın en iyi oyuncusu olduğunu kanıtlar nitelikte.
Arsenal ve taktiksel oyun anlayışı
Dennis Berkgamp’ın derine gelerek “zone 14” bölgesini opere etmesi ile birlikte 4-4-2 ve 4-2-3-1 geçişlerinin yapıldığı bir sistem mevcuttu. Arsenal, topsuz alanda pres yapan bir takımdı. Rakiplerin presi kırdığı ve Arsenal yarı sahasına geçtiği zamanlarda Henry, rakip savunma hattına yakın kalıyordu.
Son adam rolünü oynuyorken, Berkgamp ise kontra ataklara daha rahat çıkabilmek için daha derinde konumlanıyordu. Böylelikle takımın çift pivotu Gilberto ve Vieira, stoperlerin önüne yaklaşıyor, derin savunma bloğuna geçişe hazırlanıyorlardı.
Gilberto, defansif güvenliği arttırmak adına daha derine gelirken, Vieira ise rakibi kanatlara yönlendirmek amacıyla merkezde pres yapan isim oluyordu. Savunma hattı da kompakt yapısını bozmuyordu.
Arsenal, zaman zaman yapılan pres ile rakibi geriden oyun kurmak yerine uzun oynamaya zorluyordu. Savunma dörtlüsünün tamamının çabuk reaksiyon verebilen oyuncular olması sebebiyle, savunma arkasındaki boşlukları kontrol etmekte zorlanmıyordu.
Bu takım, her ne kadar bir “kontra atak takımı” olmasa da gerektiği durumlarda geçişi iyi yapabilen, hızlı ve oldukça hareketli hücum oyuncular sayesinde rakip kaleye çabukça inme yetisine sahipti.
Toplu oyuna bakacak olursak; Cole ile Lauren, bindirmeyi seven ve oyunu genişletmek amacıyla çizgiye yakın oynayan bek oyuncularıydı. Beklerin oyunu genişletmesi, Pires ve Ljunberg’in de içeri katetmesine olanak sağlıyordu.
Vieira, box-to-box orta saha rolünde oynuyordu. Geçiş oyununa katkısı ve zaman zaman merkezden yaptığı dribblingler ile topu üçüncü bölgeye taşıyordu. Üçüncü bölgede ise Thierry Henry, geniş repertuarı sayesinde Arsenal hücumlarına çeşitlilik katıyordu.
Kendini sol kanada doğru atması, half-space bölgesini opere etmesi ve o bölgeden ceza sahası içine yaptığı penetrasyonlar ile fark yaratan bir oyuncuydu. Oldukça hareketli ve yaratıcı hücum dörtlüsünün, bekler ve iki merkez orta saha tarafından desteklenmesi; belki de bu takımın alameti farikasıydı.
Arsene Wenger, takımın her bölgesinde üst seviye oyuncuların bulunduğu, mükemmel bir yapı inşa etmeyi başarmıştı.
Yenilmezler sezonunun hikayesi!
Arsene Wenger, sezon başında basına yaptığı açıklamada, sezonu namağlup bir şekilde tamamlayacaklarını söylemişti. Bu açıklama, hem medya hem de bazı oyuncuları tarafından komik ve negatif karşılanmıştı.
Zira geçmişte bunu Premier Lig’de başaran tek bir takım bile yoktu. Arsene Wenger ise oyuncularına: “Bakın, bunu söylüyorum çünkü bunu başarabileceğinize inanıyorum” şeklinde yanıt vermişti.
Sezon öncesinde Arsenal, transfer dönemini pek hareketli geçiremedi. Emirates Stadyumu’nun yapılması sebebiyle finansal olarak belli kısıtlara tabi tutulmuşlardı. 2002/03 sezonunda şampiyonluk sevinci yaşayan Alex Ferguson önderliğindeki Manchester United, şampiyonluk favorisiydi.
Arsene Wenger ve öğrencileri de Manchester United birlikte Premier Lig’de şampiyonluğun favorisi olarak görülüyordu. Sezona Alman kaleci Lehmann ve Barcelona forması giyen Cesc Fabregas gibi transferler ile başladılar.
Arsenal, sezona oldukça iyi bir giriş yaptı. Londra ekibi, Premier Lig’de oynanan ve tamamının galibiyet ile sonuçlandığı ilk dört maçın ardından arayı açtı. En yakın rakibi olan Manchester United’ın üç puan önünde, ligin zirvesine yerleştiler.
Puanlar kaybediliyor, takımda sakatlık problemleri yaşanıyordu. Sakatlanan oyuncularından bir tanesi ise takımın kaptanı Vieira’ydı. Fransız oyuncu, yaklaşık iki ay boyunca sahalardan uzak kaldı. Arsenal, Aralık ayının başında oynanan Leicester City maçında berabere kaldı.
Oldukça iyi bir seri yakalayan Chelsea ise Manchester United’ı 1-0 mağlup etmeyi başardı. Böylelikle Premier Lig’in zirvesine yerleşmiş oldu. Birçok dramaya şahit olduğumuz, şampiyonluk yarışında üç farklı takımın bulunduğu 2003/04 sezonunun ilk yarısı, Manchester United’ın liderliğinde sona erdi.
Sezonun ilk yarısında zirvede Manchester United vardı!
Takvimler Mart ayını gösterdiğinde, bir başka zorlu karşılaşma Arsenal’i bekliyordu. Henry, uzak mesafeden attığı gol ile Arsenal’i 1-0 öne geçirmiş, fakat maçın bitimine yalnızca beş dakika kala Manchester United, Louis Saha ile hayata tekrardan tutunmuştu.
Bu maçın ardından Alex Ferguson, Arsenal’in ligi kazanacağını söylemişti. Highbury’de oynanan bu maçın ardından Arsenal, 30 maçlık yenilmezlik serisi yakalamış ve Liverpool ile Leeds United’ı geçerek, bu alandaki rekoru kırmıştı.
Mart ayının sonunda ligin bitimine sekiz maç kalmıştı ve Arsenal’in en yakın rakibine yedi puan üstünlüğü vardı. Aradan geçen birkaç haftada Arsenal, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi’nde havlu attı. Fakat bu durum Arsenal taraftarlarının pek de umurunda olmadı.
Zira hala ligde namağlup bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. Alacakları iki galibiyet ise Premier Lig’de şampiyonluğu garantileyecekleri anlamına geliyordu. Premier Lig’de bitime altı hafta kala, White Hart Lane’de Kuzey Londra Derbisi sahne aldı.
Ezeli rakibinin evinde bir puana ihtiyaç vardı…
Arsenal, henüz üçüncü dakikada kaptan Patrick Vieira’nın golüyle ezeli rakibi karşısında 1-0 öne geçti. 35. dakikada Robert Pires’in golü ise farkı ikiye çıkarmıştı. Fakat ikinci yarının başlangıcından itibaren Tottenham, attığı iki gol ile skoru eşitlemeyi başardı.
Bu gollerden biri, Robbie Keane’nin 90+4’te attığı penaltıydı. Fakat bu gol, Arsenal’in şampiyonluğu ilan etmesini engelleyemedi. Futbolcular, Premier Lig’in kurulduğu 1992 yılından bu yana ikinci şampiyonluğunu elde etti.
Arsene Wenger, Arsenal’in şampiyonluğu ilan etmesinin ardından:
“Gerçekten tüm sezon boyunca çok istikrarlı bir performans gösterdik. Bir maç bile kaybetmedik. Güzel bir futbol oynadık ve insanları eğlendirdik.”
Arsenal, Premier Lig’de oynadığı 38 maçta, 26 galibiyet ve 12 beraberlik bir performans göstererek; lig tarihinde namağlup şampiyon olan tek takım olarak tarihe geçti. 15 Mayıs 2004 tarihinden itibaren bu başarıyı elde eden bir takım olmadı.
Bu harika geçen sezonun ardından Arsene Wenger, “sezonun teknik direktörü” ödülünü kazandı. Thierry Henry ise “PFA yılın oyuncusu” ödülüne layık görüldü. Arsenal, Premier Lig tarihinin en iyi takımı mı, tartışılır. Fakat en özel, en ikonik takımı olduğu birçok futbolsever tarafından kabul ediliyor.
Okumaya devam et: