Futbolun Filozofu: Socrates
Tam adıyla Socrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira, 19 Şubat 1954 yılında Belém, Pará, Brezilya’da dünyaya gelmiştir. Futbol hayatına ise ülkesinin takımı olan Botafogo-SP’da başladı. Socrates, 1.93 boyunda hızlı çevik bir oyuncuydu. Oyun okumadaki başarısı, inanılmaz pas ve dripling yetenekleri, özellikle de “kör” topuk pası konusundaki inanılmaz başarısıyla efsaneleşmiş ve 1982 ve 1986 Dünya Kupaları’nda Brezilya takımının kaptanı olarak herkesi büyülemiştir.
“Düşünen oyuncu koşmaz, koşan oyuncu düşünmez”
Pele kendisi için;
”Geri geri bile oynasa birçok futbolcudan daha iyi oynar.” demiştir.
Kişiliği de futbolu gibi renklidir. Felsefi konuşur;
”Çalışanların patronlardan daha güçlü olduğu tek meslek futboldur. Çünkü işçilerin arkasında kitleleri vardır.”
Ayrıca her dönem futbolcu kıyaslandığı gibi o dönem de kıyaslanan iki isim vardı. ‘‘Pele mi? Maradona mı?” Sorusuna:
”Pele mi? Einstein mı? yoksa Maradona mı? kim dünyaya daha fazla faydalı oldu? Herkes kendine göre en iyidir. En iyileri de geçecek, ondan daha iyi isimler her zaman çıkacaktır!” diyerek bu konu hakkındaki görüşlerini açıkça ifade etmiştir.
Doktor mu? Filozof mu?
Futbola geç başlamıştır, apolitize bir dönemde yaşamıştır. Çocukluğunda ve gençliğinde “önce okul” diyerek tıp doktoru olmuştur. Ancak 22-23 yaşlarında futbol oynamaya başlamıştır. İdman aralarında ders çalışarak doktor olmuştur. Filozof lakabı, adından serbest çağrışım yapılarak uydurulmamış, tıp doktoru diplomasının yanına felsefe doktorası da eklemiş bilindiği üzere filozoftur.
Üstelik Marx’ın:
“Şu ana kadarki filozoflar dünyayı yorumlamaya çalıştılar ama aslolan onu değiştirmektir.”
Sözünün altına imzasını atmış, Brezilya’da bir dönem hüküm süren askeri rejime karşı mücadelenin sembolü olmuş ve Brezilya İşçi Partisi’nin kurucuları arasında yerini almıştır. Başkanlık seçimlerinde yapılan usülsüzlüğün protesto edildiği bir olayda milyonlara yaptığı konuşma ile efsaneler arasındaki yerini almıştır.
Seçimlerinin yeniden özgür yapılmaması halinde ülkeyi terk edeceği restine rağmen, kongre seçimlerin yeniden yapılmayacağını açıklayınca çok sevdiği Brezilya’yı terk edip İtalya’ya yol almak zorunda kalmıştır. Ancak memleket hasretine fazla dayanamamış Sao Paulo sokaklarına geri dönmüştür.
Kupalara damga vurdu..
1982 dünya kupasında kaptanı olduğu Brezilya’ya yaptırdığı savunma futbol tarihine Socrates‘in savunması olarak geçmiştir. En önemli özelliklerinden biri hiç gerilmeden penaltı atardı. 86 dünya kupasında normal süresi 1-1 biten ve penaltılara kalan Fransa maçında seri penaltılardan birini aynen bu şekilde kullanmıştı ve kaçırmıştı.
Socrates o döneme çok büyük damga vuran bir futbolcuydu. Onu izleme şansını yakalayan nesiller oyun oynarken sürekli “Socrates” ismini kullandıklarını belirtip, “Socrates‘i izleyebilen bir kuşağın temsilcisi olmak bile kayda değer bir artıdır.” diye ekliyorlar.
Sadece oyunuyla değil karakteriyle ve sergilediği duruşla büyük beğeni toplayan saygın biridir Socrates. “Smokinle bile aynı oyunu oynar.” Çok sigara ve alkol içtiği biliniyordu elbet. Devre aralarında sigara içtiği rivayet ediliyordu.
Ayrıca yetenek seviyesinin yükselmesi için bir keresinde 11 yerine 9 kişiyle oynamayı önermiş. Futbol topunun en çok yakıştığı ayaklara sahip olan ender futbolculardan biriydi Socrates. Eder, Zico, Falcao, Junior‘lu kadroyla fırtınalar estiren Brezilya takımının oyuncusuydu.
Futbolun hem sihirbazları hem de beyefendileriydiler. Dünya kupası kaldırmadı bu kadro, bu da futbolun cilvesi olsa gerek. Çirkinleştiklerini hiç göremezsiniz, belki o kadronun kültür yapısından kaynaklanıyor. Asil oyuncuların kaptanıydı Dr. Socrates. Bir insan bu kadar mı sevdirir futbolu.. Ülkesi dışında ilk kez başka bir kulüpte oynamaya İtalya’ya gitmişti.
84’te Fiorentina’ya imza atıp İtalya’ya taşındığında basın mensupları;
“Hangi ‘İtalyan’a daha çok saygı duyuyorsun: Mazzola mı?(İnter’li futbolcu) Rivera mı?(Milan’lı futbolcu)” diye sormuş.
“Ben onları bilmem. Buraya Gramsci’nin çalışmalarını orijinal dilinde okumak ve işçi hareketlerinin tarihini çalışmak için geldim.” diye cevaplamıştır.
Fazla paralar teklif edilmesine rağmen o Fiorentina’yı seçmişti. Sebebi ise elbette basitti: “Özel hayat”. Diğer kulüpler bu konuda katı bir tavır sergilerken Fiorentina ise Socrates’e bu konuda saygı göstermişti.
Socrates sadece bir futbolcu değil
Socrates’le zar zor röportaj randevusu almış bir gazeteci. (Çok zor röportaj verirmiş.) Kararlaştırdıkları saatte kafede buluşmuşlar.
Söze hemen Socrates başlamış: “Sana iki soru soracağım, bilirsen devam edeceğiz.”
Gazeteci tabi beklemiyor böyle bir şartı ama mecburen kabul ediyor.
Futbolla ilgili soracak herhalde diye düşünürken “Suç ve Ceza’da Raskolnikov’un hukuk fakültesindeki arkadaşın adını sormuş.”
Zor bir soru gibi ama gazeteci bilmiş çünkü kitabı yeni okumuş. İkinci soru da Raskolnikov’un sevgilisinin adını sormuş ve gazeteci yine biliyor. Röportaj devam ederken gazeteci konuyu idol olarak gördüğü Che Guevara’ya getirmiş. Socrates hayranı olmasına rağmen ummadığı bir tepki vererek; “Asıl Che sizde” demiş Socrates.
Gazeteci: Kimdir?
Socrates: “Grande Atatürk. Emperyalizme karşı kazandığı zafer bu topraklara bile ilham verdi.”
“Albert Einstein hastanesinin karşısındaki kafede en gururlu kişi bendim artık.” diyerek böyle bir hikayesini anlatmıştı.
Socrates için acı veda..
“Corinthians’ın şampiyon olduğu bir pazar günü ölmek istiyorum.”
Socrates’in 1983 senesinden bir sözü. Kendisinin vefat ettiği gün yani 4 aralık 2011 pazar günü Corinthians Brezilya Ligi’nde şampiyonluğunu ilan ediyor. Socrates, sıra dışı karakterinin yanında önemli bir politik figürdü.
Günümüzde sayıları katlanarak artan, yeşil sahalarda yaptıkları artistlik hareketlere, bireyselliği ve bencilliği öven davranış kalıplarına ya da emek düşmanlığı konusunda sekter ve trajik kişilikler karşısında Socrates, emekçi halkın “Yüce sıska adamı” oldu.
“magrão” (sıska) takma ismi ile çağırmışlar ve uğurlamışlardı onu tüm tribünler. Oyunculuğu zaten tartışılmazdı. Brezilya’nın ve dünyanın en yetenekli ve önemli ayakları arasında başa yazılırdı ismi. Boyu da ismi kadar uzundu. Futbolu da bir o kadar büyük ve alımlı.
Kendisine takılan ‘Futbolun Filozofu’ unvanı, yalnızca felsefeci Socrates ile olan isim benzerliği, muazzam futbol görüşü, bilgisi ve pratiği ile ilgili de değildi. Onu bu kadar yetkinleştiren, tıptan felsefeye uzanan, geniş bir entelektüel birikimiydi. Tuttuğu takım Corinthians, diktatörlük döneminde takım formasına slogan yazan tek kulüptü.
“Corinthians’lı Demokrasisi” hareketinin öncülüğünü yapmıştı. “Haklar Şimdi” ve “Başkanı seçerken oy kullanmak istiyorum.” sloganları ve kendisi ile özdeşleşen demokrasi yazılı saç bandı, mücadelenin ritmini de belirleyen önemli bir momentin özel araçlarıydı.
Belki sonucu değiştiremedi, ancak sonucun değişmesi için “Boyun eğmemeyi” kendisine şiar edinmişti. Bu, sporun da ne kadar kritik bir mücadele alanı olduğunun açık bir göstergesi olarak görülmeliydi. Ülkemizde adına dergi çıkartılan bir isimdir Socrates. Sporu da yeniden ve sağlıklı bir çizgide üreteceğimiz bir düzenin arayışı devam ederken, bize Socrates’ten ve nicelerinden miras olarak ‘Boyun eğmemek’ kalıyor.
“Corinthians’ın şampiyon olduğu bir pazar günü ölmek istiyorum.” -Socrates Brasileiro
Editörün Seçtikleri
- “The Messi of Goalkeepers”: Alisson Ramses Becker
- Trent-Alexander Arnold : Çocukluk Sevdam Liverpool
- Neymar Futbolu Bırakıyor mu?