Yeni nesil Arsenal: Arteta Etkisi
Yeni nesil Arsenal ne demek? O sene bu sene mi bilmiyoruz fakat Arsenal için bambaşka bir sene olduğu kesin. Göreve geldiğinden itibaren eleştirilerin hedefi olan Arteta içinse, belki de mükemmel bir kariyer başlangıcı olacak.
Pep Guardiola gibi usta bir teknik adamın yanında piştikten sonra Premier Lig’de zirveye oturacak bir takım yaratıp, üstelik bunu elinde çok fazla elit seviye oyuncu bulundurmadan yapmak gerçekten takdire şayan.
Ligin zirvesinde yer alan Topçular, geçtiğimiz pazar günü Manchester United’ı iç sahada 3-2 devirdi. En önemlisi de liderlik koltuğundaki yerini perçinledi. Manchester United maçından yola çıkarak, “yeni nesil Arsenal’in” oyun anlayışına ışık tutuyoruz. Herkese keyifli okumalar.
Yeni Nesil Arsenal: Boynuz kulağı geçti mi?
Stajınızı Pep Guardiola gibi bir hocanın yanında yaptıysanız onun oyun felsefesinden etkilenmemek mümkün değil elbette. Ayrıca aynı ekolden geliyorsanız (İspanyol’sanız) şayet teknik direktörlük kariyerinizi şekillendirecek tek bir oyun felsefesi var; Total Futbol… Mikel Arteta’da bu yolu seçti muhtemelen, ya da yol O’nu…
İspanyol teknik adamın yönetiminde topa sahip olmaya çalışıp oyunu domine eden, hücumda ve savunmada kollektif bir uyumla hareket eden, çok esnek bir yapıya ve bu esnek yapıya karşın muazzam bir taktik disiplinle oynayan bir takıma dönüştü Arsenal.
Arteta, ustasından aldığı ilham ile oyun felsefesini şekillendirdi ve bu felsefeyi kendince revize etti. Akıllara “Boynuz kulağı geçti mi ?” sorusunu getirdi. Çünkü Pep Guardiola oyun kurgusuna sıkı sıkıya bağlı kalıp senaryoyu çok fazla oyuncu inisiyatifine bırakmaz iken, Arteta bunu biraz törpülemiş gözüküyor. Bu da Arsenal’i daha az tahmin edilen bir takım olmasına sebebiyet veriyor.
Kaos bir merdivendir!
Arsenal’in oyun düzenine baktığınızda pek de bir düzen görmek mümkün değil. Özellikle simetri hastası teknik adamlar tarafından belirlenen oyun şablonları (2-3-5 vs.), rakip tarafından kolay tahmin edilebilir hale gelmenizi sağlar. Fakat Mikel Arteta bunun üstesinden gelmiş gibi gözüküyor. Hücumda çok esnek bir yapıya sahip olan Arteta’nın öğrencileri, zaman zaman bu esnekliğin hem avantajını hem de dezavantajını yaşıyor.
Oyuncuların kendi rol ve sorumluluklarını gayet bilinçli bir şekilde yerine getirmeleri bir yana, bu rol ve sorumlulukların saha içerisindeki değişimi de muazzam bir akıcılıkla ve uyumla gerçekleşiyor. İki bek oyuncusundan (Zinchenko) merkezde oyun kurma görevi üstlenirken, diğeri (Ben White) stoper hattını üçlüyor. Xhaka sol dış koridorda oyuna genişlik kazandırırken, Odegaard sağ iç koridorda derinlik yaratıyor.
İşte bu düzensizlik Arsenal’e beraberinde bir kaos, kaos ise rakip tarafından bir tahmin edilemezlik getiriyor. Mikel Arteta ise bu kaosu bir merdiven olarak kullanıp zirveye doğru emin adımlarla ilerliyor. Tüm bu bahsettiğimiz faktörler Arsenal’in, United karşısında oyunun büyük bölümünü domine etmesine sebep oldu. Özellikle Zinchenko’nun merkezde yarattığı sayısal üstünlük, Arsenal’in rahat oyun kurmasına yol açtı. Bu rahatlığın bir sebebi de Erik ten Hag’ın kadro tercihiydi elbette.
Hollandalı teknik adam, geçtiğimiz hafta City maçına Casemiro-Fred-Eriksen orta sahasıyla çıktı. Üstüne bir de Bruno Fernandes’i sağ kanatta görevlendirerek merkezi sağlama aldı. Arsenal maçında ise oyun şablonunu değiştirerek tabir-i caiz ise kendi topuğuna sıktı.
Merkezde McTominay-Eriksen- Fernandes üçlüsünün klişe bir tabir ile yumuşak kalması; Arsenal’in kusursuza yakın oyun kurma planı ile birleşince Odegaard ve Zinchenko’nun resitalini izledik. İki tane sarışın, mavi gözlü, solak oyuncu 90 dakika boyunca gözlerimizin pasını sildi.
Beklerin en sahtesi: Oleksandr Zinchenko
Bek ile oyun kurma stratejisi futbol literatürüne yeni bir kavram soktu; Sahte Bek. Bu kavramın öncüleri Manchester City’li Walker ve Cancelo olsa da Zinchenko bu sezon Arsenal’da gösterdiği performans ile bayrağı almış durumda. Ukraynalı oyuncu City’de Guardiola tedrisatından geçtiği için zaten bu role hiç yabancı değil. Fakat bu konuda Arteta’nın elinde sınıf atlamış durumda.
Zinchenko, her ne kadar kağıt üzerinde bek oyuncusu gibi görünse de futbol kağıt üzerinde oynanmıyor ne yazık ki. Yıldız oyuncu, Manchester United maçında da tıpkı bir orta saha oyuncusu gibi takımın birinci bölgeden ikinci bölgeye geçişlerinde takımın kilit ismi konumundaydı.
Hem pas hem de dripling ile topu ikinci bölgeye aktarma ve geriden oyun kurma konusunda, merkez orta sahada etkin bir rol aldı. Oyuncunun solak ve çevik bir yapıda olması, geriden oyun kurma stratejisini üst seviyeye çıkarıyor.
United’ın yüksek baskı yaptığı bölümlerde dahi çok basit bir hamle ile o baskıdan topu çıkarmayı başardı. Nitekim maçın sonunda da William Saliba’dan sonra sahanın en çok topla buluşan ve en çok pas yapan oyuncusu oldu.
United, saf dışı kaldı!
Zinchenko’nun merkezde oyun kurma görevini üstlenmesi ile birlikte orta saha oyuncusu Xhaka ile sol kenar Martinelli’nin dönüşümlü olarak sol çizgide oyuna genişlik kazandırdığını gördük. Bu hareketlilik birçok pozisyonda sol koridorda büyük boşluklar açılmasına sebep oldu. Elbette bu boşlukların bir önemli sebebi de United sağ kenarı Antony’nin savunma yönünün zayıf olmasıydı.
Zinchenko merkezde oyun kurmaya çalışırken Martinelli de dış koridorda daha geniş bir hareket alanı yakaladı. Xhaka’nın da nu bölgeye girmesiyle Arsenal’in 3v2 ve 4v3 gibi sayısal üstünlük yakaladığı pozisyonlar oldu. Zinchenko’nun “sahte bek” rolünde böyle bir fark yaratması ise oyunu sadece belirli şablonlar üzerinden oynayarak değil, aynı zamanda daha doğaçlama bir senaryo ile harmanlaması oldu.
Onun merkezde rol aldığı bir planda, Ben White’ın savunma hattını üçlemesi ve Xhaka-Martinelli ikilisinin sürekli pozisyon değişimleri ile beraber Arsenal, asimetrik bir oyun şablonuna büründü. Böylelikle United’ın City maçında olduğu gibi 1v1 eşleşme yaparak oyunu kilitleme planı saf dışı kaldı.
Hatt-ı Müdafa!
Arsenal’in savunma anlayışı da yine esnek bir yapıya dayanıyor. Topçular, United oyuna başlarken rakip stoperlere Saka-Nketiah ikilisi ile agresif bir baskı yapıyor. Rakip topa ikinci veya üçüncü bölgede sahip olduğunda ise daha kontrollü bir savunma anlayışını tercih ediyor.
Bu bölümlerde Nketiah ve Odegaard ikilisinin rakibi ikinci bölgede karşıladığını, Martinelli veya Saka’nın rakip bek oyuncusunu takip ederek savunma hattını beşlediğini görüyoruz. Genel hatları itibari ile ikinci bölgeye 4-4-2 ile yerleşen yeni nesil Arsenal; rakibin aksiyonlarına göre savunmada 5-3-2 formasyonuna dönüyor.
Burada savunma oyuncularına parantez açmakta fayda var. Gabriel, Saliba ve Ben White üçlüsüne bir de merkezde Partey’in savunma direnci eklendi. Böylelikle Arsenal gerçekten rakibe çok az pozisyon veren bir yapı oluşturdu. Nitekim akan oyunda rakibe çok fazla pozisyon vermeyen Arsenal, merkezde kaptırılan bir top neticesinde Marcus Rahsford’ın şapkadan tavşan çıkarmasıyla ilk golü kalesinde görmüş oldu.
İkinci yarıya Ben White-Tomiyasu değişikliği ile başlayan Arteta ise Marcus Rashford tehdidini de ortadan kaldırmış oldu. United adına maç boyunca Rashford-Antony ikilisinin bir sonuca bağlanmayan uzun driplinglerini izlemiş olduk.
Savunmada da tıpkı hücumda olduğu gibi çok katı bir disiplin anlayışı olmayan Arsenal, tek bir şablon üzerine değil oyunun gereği olan aksiyonlara göre savunma hattını oluşturuyor. Örneğin; Saka’yı bir pozisyonda rakip kaleciye baskı yaparken görüyoruz, birinci bölgede Luke Shaw’a markaj yaparken de…
Orkestra Şefi: Odegaard
Arsenal’in hücum repertuvarını belirleyen oyuncu şüphesiz ki Martin Odegaard. 16-17 yaşlarından itibaren vitrinde olup, sürekli oyun anlayışı ve fiziksel performansı üzerine eleştiriler alan oyuncu, Arsenal’de kendine uygun bir sahne bulmuş gibi görünüyor.
Klasik 10 numaraların yerini serbest 8’lere bıraktığı modern futbolda, Odegaard’ın yaptıklarıyla “hala bu oyunda bize yer var.” dediğini duyar gibiyiz. Odegaard elbette oyunun savunma yönünde de takımına katkı sağlıyor fakat adam eksiltme becerisi, final paslarındaki ustalığı ve Arsenal hücumlarını şekillendiren yüksek oyun zekası ile son yıllarda iyice mekanikleşen futbol anlayışına kafa tutuyor.
Repertuvarı Odegaard belirlerken hücum ritmini de Saka ve Martinelli ikilisinin arttırdığını görüyoruz. İki oyuncunun da 1v1 hücum becerisi ve yüksek atletizmi hem açık alanda hem de dar alanda Arsenal’e muazzam bir genişlik kazandırıyor. Bu oyuncular topla içe kat ettiği anlarda, Xhaka ve Odegaard ikilisinin bindirmeleri hücum aksiyonlarını çeşitlendiriyor.
Nitekim Arsenal’in United karşısında bulduğu birinci golde asisti sol dış koridordan Xhaka’nın yaptığını görüyoruz. Burada Zinchenko’nun merkezde oyun kurma görevini üstelenmesi, Xhaka’nın sol kenarda daha geniş bir hareket alanına sahip olmasına ve hücuma desteğinin artmasına sebep oluyor. Orta saha oyuncularının da hücuma desteği ile Arsenal’in rakip ceza sahasında sayısal olarak neredeyse rakibe eşit olduğunu görüyoruz. Hücum çeşitliliği Nketiah’ın usta bitiriciliği ile birleşince, “o sene bu sene mi?” sorusunu akıllara geliyor.
Yeni nesil Arsenal: Her güzelin bir kusuru vardır!
Her güzelin bir kusuru vardır elbette. Arsenal, Jesus’un da dönüşü ile birlikte daha olgun bir oyun anlayışı kazanacaktır. Fakat hücum bölgesinde oynayan oyuncuların, doğaçlama ve yaratıcılık konusunda daha uyumlu hareket etmesi gerekiyor. United maçı özelinde topu üçüncü bölgeye taşıma da sorun yaşamadılar. İşin final ve sonuçlandırma kısmında aynı kaliteyi gösterdikleri söylenemez. Bu oyuncuların bireysel olarak yetersizliğinden değil daha çok iletişimsizlikten kaynaklanıyor.
Bazı pozisyonlarda final paslarının, vuruş tercihlerinin veya savunma arkasına atılan koşuların yanlış tercihler olduğunu görüyoruz. Saka’nın kapalı savunmaya karşı sürekli 1v1’i zorlaması Arsenal’in bazı bölümlerde hücum ritminin düşmesine sebep oluyor. Özellikle attığı goldeki gibi alan ve geçeceği adam yakaladığında hücum becerilerini sergilemesi daha sağlıklı olacaktır.
Arsenal bu sezon şampiyon olur mu bilinmez. Ancak Wenger sonrası ilk defa “Büyük Kulüp” tanımına ilk defa bu kadar yaklaşmış durumdalar. Keza Arteta ise “Büyük Hoca” olmaya…
Okumaya devam et:
- Manchester hangi renk: “Biraz kızıl biraz mavi”
- Yenilmezler: Arsenal (2003/2004)
- Arjantin’in Futbol Kültürü: Kirli Yüzlü Melekler